Sayın Adnan Oktar'ın 11 Haziran 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

ETİKETLER:

A9 TV, 11 Haziran 2017

 

(PKK’lı teröristler tarafından rastgele açılan ateş sonucu şehit edilen genç öğretmen Şenay Aybüke Yalçın’ın babası kızını defnederken yaptığı konuşmada “Bu memleket tarihte Türk’tü şimdi de Türk kalacak. Kimse bizi yıldıramaz. Bu vatanı bölmeyi başaramayacaksınız. Ne mutlu Türk’üm diyene” sözleriyle teröre tepkisini dile getirdi. Resimleri gösterebiliriz. Şehidimiz Şenay Aybüke Yalçın ve babası.)

Baba sağlam delikanlı, maşaAllah. Allah ona uzun ömür versin, sağlık-sıhhat versin. Aslan gibi kükremiş. PKK’ya verdiği cevap çok güzel. Müslüman, muttaki, temiz bir insan. Şehidimizin şehadetini tebrik ediyoruz. Allah mübarek etsin, Allah meşhur etsin, Allah kabul etsin ibadetini. Ne mutlu ona. Allah diyor ayette “mutluluk içindedirler” diyor. Bizi de Cenab-ı Allah o mutluluğa gark etsin, bizlere de şehadet nasip etsin. Babaya, anneye, sevdiklerine de Cenab-ı Allah sabr-ı cemil güzel sabır nasip etsin. Sabrediyorum diyor ağlıyor dövünüyor. Öyle sabır olmaz. Ne sabrı o? O anlamamış. Şehit orada güzellik içerisinde mutluluk içinde. Senin durumun belli değil. Ağlayacaksan sen kendi haline ağla. Cennete de cehenneme de gidebilirsin. O garantilemiş cenneti. Senin durumun belli değil. Dolayısıyla şehide ağlanmaz. Şehit tebrik edilir, mübarek olması Allah’tan istenir. Yani tebrik demek Allah’tan mübarek olmasını istemektir. Tebrik-mübarek aynı kelimelerdir.

 

(Şangay İşbirliği Zirvesi’nde konuşan Rusya Liberal Demokrat Partisi Başkanı Vladimir Jirinovski, Türkiye’nin bir an önce Şangay İşbirliği örgütüne üye yapılması istedi, savundu. “Şangay’a yeni üyeleri almak için çalışmaları hızlandırmak gerekiyor. Bu bağlamda örgüte üye olmayı arzulayan Türkiye, İran ve Afganistan’ı birliğe dahil ederek bir an önce Şangay’ı genişletmek lazım” dedi.)

Doğru söylüyor tabii. Onun için törene mörene gerek yok. İran’ı almamaları zaten çok anormal bir hareket, daha hala beklemesi. Ne alakası var? İran da, Türkiye de o topluluğun içinde olması lazım Şangay’da. NATO’da da olsun Şangay’da da olsun.

 

(Jirinovski konuşmasının devamında şunları söyledi: “Afganistan konusunda da anlaşabiliriz. Tüm yabancı askeri birlikler orayı terk etsin ve Şangay polis birlikleri oraya yerleşsin. Belki böylece ülkede barış sağlayabiliriz. Çünkü 16 yıldır NATO ve Amerika orada bir şey yapamadı. Onlar ülkenin kalkınmasına da engel oluyor” dedi.)

Doğru söylüyor. Tabii Şangay’ı da kabul etmezler. İslam aleminin birleşmesi gerekiyor. Ama şöyle denebilir; İran zaten Müslüman, Rusya da bir İslam ülkesi, o anlamda derlerse olur. Şangay bir İslam Birliği’dir denmesi önemli. Bunu iyi vurgulamak lazım. Şangay’lar NATO’lar şunlar bunların hepsi Hz. Mehdi (as) gelince ortada kalmayacak. NATO ne demek? Diğer ülkelere güvensizliğin adı. Şangay ne demek? Diğer ülkelere güvensizliğin adı. Mehdiyet’te ne Şangay kalacak ne NATO. Herkes kardeş olacak, herkes birbirine güvenecek.

 

(Umre ziyaretini yapan bazı Katar vatandaşlarının Suudiler tarafından Kabe’nin de içerisinde bulunduğu Mescid-i Haram’a girişine izin verilmediği rapor edildi Adnan Bey. Böyle bir uygulama tarihte ilk defa görülüyor. Ulusal İnsan Hakları Komitesi Başkanı Ali Bin Damir El-Merri olayı, “Dini ritüellerin yerine getirilmesine ilişkin insan hakları anlaşmalarınca güvence altına alınan hakların açık bir ihlali” şeklinde yorumladı.)

Bunlar İngiliz derin devletinin yönlendirmesiyle olan olaylar. Müslüman Müslümanı niye sokmasın? Eğer büyük anlaşmazlık bile olsa böyle bir hakkı olmaz. Bunlar hep geçici olan kriz olayları. Mehdiyet öncesi krizler. Bunların sayısı artar artar artar ama Mehdiyet de o arada ilerler ilerler ilerler, sürekli devam ediyor ilerleme. Bak görüyorsunuz her konuşma oraya gidiyor. Mesela böyle bir krizin en çok etkileyeceği alan nedir? Mehdiyet’tir. Çünkü çözümün Mehdiyet olduğu anlaşılıyor bu durumda.

 

Dışarısı Zifiri Karanlıktır, Işık ve Ses Beynin Yani Ruhun Yorumudur.

Dışarıda ses yok. Ses sadece beyne mahsus bir şeydir yani beynin yorumudur. Dışarıda sadece dalga var, dalga olduğu iddia olunuyor o kadar. Dışarı zifiri karanlık, simsiyah karanlıktır ışık falan yok. Işık beynin yorumudur beyin böyle yorumluyor dalgayı. Işık fotonlarını bu şekilde yorumluyor oradan gelen elektrik akımını. Ve renk olarak yorumluyor. Dışarıda ne renk var, ne ışık var, ne ses var. Mutlak sessizlik ve simsiyah karanlık var. Bu beynin yorumu, beyin derken ruhun yorumu. Bunu insanlar tabii anlamazdan geliyorlar. İnsanların kendini bir uyuşturma düzeni olmuş dünyada. Yüzyıllardan beri bu sistem çalışmış. Bu nasıl olmuş? Bir mucize bu tabii. Ama Allah’ın ruhunu fark eden akıllı olan birisi için bunlar bahane olmaz, çok tehlikeli olur. Çünkü yaratılış sistemini biz tam bilmiyoruz yani Allah’ın nasıl yarattığını. Şahısları fert fert de istese yaratabilir Allah. Biz gördüğümüz görüntüden sorumluyuz, görüntüdeki adamlar diye bir iddiada bulunamayız. Yani hangisi var hangisi yok bilemeyiz. Onun için insanların Allah’ı anlamazlıktan gelmeleri hiç kimseye çirkin bir cesaret vermemesi lazım. Bir de dışarıda olan olaylar da insanlarda olumsuz etki yapmaması lazım. Kendine bakacak. Kendinde acayip olan bir şey var mı? Kendinde acayip olan hiçbir şey yok. İnsanlara baktığında ruh sahibi olanlar acayip hiçbir şeyle karşılaşmaz. Ben hiçbir şeyle karşılaşmadım, 63 yaşındayım ben görmedim öyle bir şey. Bilakis son derece mükemmel bir imtihan olduğunu gördüm. Bol nimetler içerisinde Allah’ın ilgi ve alakasını çok güçlü hissediyorum. Çok açık görülüyor herkes de görüyor. Ve muazzam bir destek sağlıyor Allah. Sadece samimi oluyorsun mesele bitiyor. 63 yaşına kadar mesela beni genç tuttu, dinç tuttu, bu çok büyük bir mucize. Etrafımda büyük bir sevgi halesi ve büyük bir insan kitlesi oluşturdu.

 

Allah’ın Lehine Düşünmemek Allah'a Karşı Büyük Ayıp Olur

‘Bir Allah var bir de ben varım’ gibi de düşünebilir kul. Çünkü imtihan bu şekilde oluyor. Toptan ekip halinde insan olmuyor. Hiç kimseden insan sorumlu olmuyor zaten, kendinden sorumlu oluyor. Tamam, görüntüde insanlar var da yani biz mutlak gerçek olarak Allah ile bağlantıdayız. Bu teknik aletler çok fazla. Arabaya mesela biniyoruz, binlerce araba yolda gidiyor, hepsinde kumanda var, pencereleri açılabiliyor. Fren-gaz pedalı var, soğutma sistemleri var, hepsinde radyo var. Allah çok detaylı düşünüyor insanları, muazzam bir konfor veriyor. Allah’ın aleyhine düşünülmesi çok çirkin çok ayıp. Çok büyük bir rezalet daha Türkçesi. Ama ‘millet yapıyor’ şu bu. Millet derken bazı kişiler yapıyor diye etkilenmek kafayı takmak çok büyük hata olur. İmtihan sistemini bilmiyor çünkü. Allah doğru söylüyor ama sistemin ne olduğu belli değil, belki hiç öğrenemeyeceğiz. Ama her dediği doğru, “Allah vaadinden dönmez” diyor, dediğini de yapıyor.

 

Dua Edince Allah Mutlaka İcabet Eder. Dua Usulen Edilmez, Samimi İstenen Her Şey Olur.

Ben kendime bakıyorum, ne istiyorsam yaptı Allah. Bir de dua, diyor ya ayette “dua edin duanızı kabul ederim, icabet ederim.” Bu doğru yani oluyor bu. Bu hayret edilecek bir şey. Ama insanlar tahmin etmiyorlar böyle bir sistemin olduğunu, çok seri olarak olur zannediyorlar. Öyle olmuyor. “Ya Rabbi, bana mal ve zenginlik ver, Senin yolunda harcayacağım” diyorsun. O zaman malı veriyor Allah, kesinlikle veriyor hayret edecek şekilde zengin oluyor şahıs. Ama bak oradaki detay çok önemli “Ya Rabbi Senin uğrunda harcayacağım” diyorsun samimi olarak. Samimi olarak onu yapacak olduğunda Allah veriyor malı. Ama Allah verip sen kendi keyfin için harcamaya kalkarsan Allah belanı verir, hastane parası da yaparsın, bela parası da olur ayrı mesele. Ama mantıksız şeyler istenmez tabii Allah’tan. Makul olan her şeyi yapıyor Allah. Ben Allah’tan isteyip de makul olup Allah’ın yapmadığı hiçbir şey hatırlamıyorum, hepsini yapıyor.

 

Allah Nitelikli Münafıkları Müslümanlara Fayda Vermesi İçin Yaratır

Mesela münafık, durduk yere adam ortaya çıktı zannediyor. Halbuki mesela bize Allah nitelikli münafık yaratıyor. Halbuki alelade münafık da yaratabilir bize de hiçbir faydası olmaz. Olur da az olur faydası. Yani niteliksiz bir münafığın faydası çok az olur. Ama Allah hayret edecek şekilde bizim ihtiyacımıza göre çok nitelikli münafık yaratıyor yani yüksek nitelikli münafık. Mesela o sayede muazzam kitaplar yazdık. Son zamanda oluşan nitelikli münafıklarla ilgili araştırmalarımız, incelemelerimiz, düşünmelerimiz sonucunda muazzam bilgilere ulaştık. Mesela İngiliz derin devletini biz anlayamazdık eğer yüksek nitelikli münafıklar olmasa. Nasıl anlayalım? Aklımızın ucundan bile geçmiyordu. Ben 60 yaşına geldim haberim yoktu, anlaşılacak gibi değil. Ama münafık böyle av köpeği gibidir. Bulur hemen, nerede olduğunu bulur. Onun için münafığı olan hemen onu kendinden uzaklaştırmaya çalışmaması lazım. Onu çok önemli görüp mümkün mertebe yanında tutmaya gayret etmesi lazım Müslümanın. Ne kadar yanında tutabilirse o kadar kardır. Çünkü o kadar fazla bilgiye ulaşırsın.

 

(Diyarbakır’da iftar yemeğinden sonra zehirlenen 25 asker ambulanslarla hastaneye kaldırıldı.)

O konuda sürekli bir devam var. Ona bir çözüm. Askerlerin yemeğinin çok iyi kontrol edilmesi lazım. Yemekhaneye giriş yasak olması lazım. Özel bölümlerden girilerek oraya varılması gerekiyor. Ve yemeklerin taze olması gerekir. Bayatlama ihtimaline karşı tedbir alınması lazım. Bu rahatça elde edilebilir zor bir şey değil.

 

(Körfez ülkelerinin ambargolarına rağmen Türkiye’nin yardım eli uzattığı Katar’da Türk askerleri çok seviliyor. Katar’a destek mesajlarının yayınlandığı günlerde Katarlı öğrencilerin Türk askerlerini ziyaret etiği gün çekilen fotoğraflar paylaşılmaya başlandı. Gösterebiliriz. 23 Nisan’da başkent Doha’daki Türk üssüne giden Katarlı öğrencilerin elinde Türk bayrakları vardı.)

Türk askerinin orada olması çok güzel. Bir de gereksiz bir sataşma varmış gibi görünüyor. Varsa bir hata oturup konuşulur halledilir. Bu insanlar aklı başında insanlar. Anormal bir şeyi bilerek niye yapsınlar? Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan zengin ve tertemiz Müslümanların yaşadığı ülkeler.

 

(Hakkari’de iftar saatinde Özel Harekat polisleri dua ederek orucunu açarken bir fotoğraf vardı. Diğer arkadaşları da nöbeti devralıyor. Yemekleri kuru fasulye, pilav.)

Aslan onlar, aslan. Afiyet şeker olsun. Kabadayılara Allah her türlü güzelliği nasip etsin. Onlar gerçek kabadayı ve gerçek efe. Gerçek yiğit. Onların yedikleri içtikleri helal. Hükümetimiz onların maaşına da zam versin. Yiyeceklerinin güzelliğini daha da artıralım. Banyo yapmalarını daha kolay hale getirelim. Her imkan onlara helal. Çünkü dürüstçe samimice Allah için canlarını teslim etmiş durumdalar Allah’a. Ve canı gönülden vatan müdafaasındalar. Cesaretleri mükemmel. Gayretleri mükemmel. Azimleri güzel. Tevazuları güzel. İmanları güzel. Hepsi güvenilir ve çok efendi. Aslan gibi delikanlılar. Allah onları korusun kollasın. Zafer versin. Allah İslam’ın hakimiyetinde o aslanları öncü kılsın. Vesile etsin.

 

Şeyh Nazım Hocamızın Evlatları Tertemiz, Nur Gibi İnsanlardır.

Şeyh Ahmet Yasin demek, Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri demektir. Onun yaşayan bedeni. Dolayısıyla onun evlatları da Şeyh Mehmet Efendi. Şeyh Mehmet Efendi kimdir? Şeyh Nazım Hocamız’ın yaşayan bedenidir. Onlardan parça. Biz bir bütünüz. Ben de Şeyh Nazım Hocamız’ın büyük oğluyum. “Büyük oğlum” diyor bana. Öyle olunca aile içerisinde bir bütünlük var demektir. Herkes herkesin kardeşi demektir. Şeyh Mehmet Efendi’yi sevmeyeni ben de sevmem. Şeyh Mehmet Efendi’ye saygı duyana ben de saygı duyarım. Şeyh Ahmet Yasin’i sevmeyeni ben sevmem. Ona saygı duymayana ben de saygıyla değerlendirmem. Onlar için de bakış açısı aynıdır. Biz bir parçayız. Bütünüz. Aynı sülaleden gelen kardeşleriz. Onlar da hem seyit ve şeriftirler. Şeyh Nazım Hocam da hem seyit hem şeriftir. Şeyh Mehmet Efendi de doğal olarak evladı olduğu için o da seyit ve şeriftir. Şeyh Ahmet Yasin Hocamız da, o da hem seyit hem şeriftir. Aynı silsilenin evlatlarıyız. Din kardeşiyiz. Dava kardeşiyiz. Şeyh Nazım Hocamız’ın çocuklarıyız. Benim en sevdiğim insan Şeyh Nazım Hocamızdır. Ve herkes de onu o şekilde seviyor. Evladı Şeyh Mehmet Efendi mesela dünyalar iyisidir. Şeyh Adnan Efendi vardır. Yine Şeyh Hişam Efendi vardır. Onlar da çok severler. Onlar da evlatlarıdır Şeyh Nazım Hocamız’ın. Dolayısıyla bir bütünlük var. Bunlar dünyanın nuru olan, tertemiz insanlar bu kişiler. Şeyh Bahattin, Şeyhimiz’in küçük oğlu. Ben büyük oğluyum yalnız bak. Bunu Şeyh Nazım Hocam kendisi söyledi. O da dünyalar iyisidir. Çok neşeli, güzel huylu, çok efendidir.

 

(Birkaç gündür çok fazla yazar İngiliz derin devletinin oyunlarına karşı hükümeti ve toplumu uyaran yazılar yazıyorlar Adnan Bey. Örneğin Nuh Albayrak, hükümete yakın Star Gazetesi’ndeki yazısında İngilizlerin Osmanlı’yı savaşmadan ajanlarıyla ve istihbarat faaliyetleriyle nasıl parçaladığını anlatıp, bugün de FETÖ’yü kullanarak devşirmeleri yoluyla Türkiye’yi parçalamayı çalıştığını yazdı.)

FETÖ’sü tetösü kaldı mı Allah aşkına? Tuzla buz oldular. Tayyip Hocam “İnlerine gireceğim” dedi. İnlerine de girdi. Yalnız adamların inlerini de parçaladı. Darmakeşan oldular. Öyle bir şey kalmadı. Samimiyetsizliğin sonu budur. Sen suni mehdilik hareketi olarak ortaya çıkarsan, kendi kendine mehdi icat etmeye kalkarsan Allah başına geçirir. Üstelik de Mehdiyet’i reddederek, İsa Mesih’i reddederek mehdilik iddiasında bulunursan olacağı bu. Her sahte mehdi yerle bir olacaktır. Hiçbir sahte mehdi başarılı olmaz.  Diyor ya “Amerikano Mehdi, İngiliz ama Mehdi.” Allah’ın da görmediğini zannediyor. Sen nasıl bir Müslümansın sen? “Amerikano Mehdi çıkaracak Allah” onu da yaratan da Allah. İngiliz ama Mehdi, onu da Allah yaratıyor. Sahte mehdileri de Allah yaratır. Gerçek Mehdi (as)’yi de Allah yaratır. Ama sen sahte mehdilerin gücüne inanırsan, yenilmezliğine inanırsan çok büyük hata yaparsın. Her sahte mehdi yenilir. Her sahte mehdi yenilecektir, mağlup olacaktır.

 

İslam Alemini Birleştiren ve Hz. İsa ile Namaz Kılan Kişiye 'Allah-u Alem Mehdi' Diyebiliriz.

Mehdiyet’in delili başarıdır. Çıkar İslam aleminin tamamını birleştirir. İsa Mesih olarak bilinen birisi de gelir. Beraber namaz kılarlar. Ben o şahsa derim ki “Allahualem Mehdi.” O zaman olur. Yoksa o öbür türlü olmaz. Alametler var mı? İşte onun için diyorum. Göğsümü gere gere söylüyorum. Alametlerin hemen hemen tamamı var üstümde. Doğru. Ama bu bir şey ifade etmez. Başka insanlarda da olur bu, olabilir. Hatta daha gelişmiş şekliyle de olabilir. Bunların hiçbir iddia için bir anlamı olmaz. Allah’ın ayeti nasıl olur? İslam’ı hakim etmiş bir insanı da vesile etmiştir. Bu açık artık. Bu inkar edilecek bir şey değil. Bu nettir. Bu kişiye dese ki “Biz bunu Mehdi zannediyoruz.” Tamam haklılar. Ama yok “sırtında ben var.” İşte “bacağında ben var. O yüzden ben bu kişinin Mehdi olduğuna inandım.” Böyle bir şey olmaz. Bu Kuran’a da uygun değil. Akla da uygun değil. Hiçbir şeye uygun değil. Bir mantığı olmaz bunun.

 

Saygı Samimiyettir, Aşkın Bir İfadesidir, Derin Hürmet, Derin Değer Vermektir.

Saygı ayrı bir kavram tabii. Saygı Allah korkusu, Allah sevgisiyle olan bir şey. Saygı aşkın bir ifadesidir. Saygı deyince iki türlü anlaşılıyor. Bir, Osmanlı tarzı bir saygı vardır. Adam kapıda durur, hiç oturmaz, büyüğünün yanında oturmaz. Efendimli konuşur, sizli bizli konuşur. Gözüne bakmaz, başı yerdedir. Bu işkence, böyle bir hayat olmaz. “Bu nedir?” dediğinde “saygı” diyor. Bu bana göre bazı yerlerde ciddi bir saygısızlık. Saygıyla bunun alakası yok. Saygı; derin sevgi, derin kollama ve koruma hissine denir. Derin hürmet, derin değer verme; saygı budur. Yoksa tarihi filmlerden görüp, samimiyetsiz hareketler yapmak demek değildir. Sesini kısıyor mesela, çok yapmacık bir şekilde acayip kibarlaşıyor, kırılıp, dökülüyor. Hatta kırılıp dökülme derler. Bu çok küçük düşürücü. Bunun saygıyla alakası yok. Bu bir tiyatro. Yani bir tiyatro sanatçısı geliyor karşına, oyun oynuyor. “Ne yapıyorsun?” dediğinde, “ben saygı tiyatrosunda iyi bir aktristim” veyahut “aktörüm. Çok iyi rol yaparım, oyun oynarım” diyor. Böyle saygı olmaz. Saygı tam anlamıyla samimi bir tavırdır, samimiyettir. Samimiyet de cıvıklık anlamına gelmez. Samimiyet çok değer vermektir. Tam kendi olmasıdır şahsın. Tam içten, candan, olduğu gibi kendini göstermesidir. Hiç yalan söylememesidir.

 

(Yusuf Kaplan, Yeni Şafak’taki yazısında İngiliz derin devletine şöyle dikkat çekti. “Katar krizinin gerisinde İngilizler var. Haritaları İngilizler yeniden çiziyorlar. İhvan gibi İslami oluşumların kökünü kazıyacak. Müslümanları birbirine kırdıracak planları İngilizler geliştiriyorlar. İngilizlerin iki asırdır iki aşamalı olarak kullandıkları temel strateji şu; genelde İslamsız dünya ve İslamsız İslam. Özel de ise; İslamsız Türkiye ve Türkiyesiz İslam” dedi.)

Tam, doğru. Hoca biz geniş çaplı İngiliz derin devletine gereken cevabı verdikten sonra Yusuf Kaplan ilk aslanlardan, o ilk atak yapanlardan biri oldu. Helal olsun kardeşimize. O benim dikkatimi çekti. O cesurca İngiliz derin devletine bizden sonra tavır aldı. Biz ana kapıyı sonuna kadar açtık. Ondan sonra aslanlar, Osmanlı’nın evlatları o kapıdan çalakalem o kapıdan girdiler içeriye. Şu an her yerde İngiliz derin devleti yerden yere vuruluyor.

 

Dünya Hırsı Yapmayan Kişiyi Allah Güzellikle Yaşatır

Dünya hırsını zaten Allah mecburen gideriyor. İnsanları aciz yaratmış. Yani görüntüden ibaret zaten her şey. Hırsı şöyle olur; aklı zayıfsa hırs yapabilir. Ama hırs yaptığında da bela akıl almaz artar. Dünya hırsı yapanlar hep sinir hastası oluyorlar, ruh hastası olurlar. Ve çok başarısızdırlar. Her işleri terse gider. Sürekli Allah bela verir. Akıl almaz sıkıntılar içerisinde ölür giderler. Ama Allah’a tevekkül eden, dünya hırsı yapmayan sağlık, sıhhat, selamet içinde yaşar. Görevini güzellikle ifa eder ve güzellikle ahirete gider, cennete gider.

 

Tevekkül Eden Müslüman'ın Akli Dengesi Yerinde Olur, İşleri Hep Rast Gider.

Müslümanın konforu zaten tevekkül. Allah Müslümanlara gelecek korkusu olmamasıyla, tevekkülle sağlık, sıhhat bahşediyor. Akli dengesi güçlü olur Müslümanın o yüzden. Ruhi dengesi sağlıklı olur, sinir dengesi sağlıklı olur. Ve Allah işlerini hep rast getirtir. Ama gelecek korkusu içinde olana mesela para biriktiriyor, hastalığına harcıyor. Veyahut birisine kaptırıyor. Yani tabii ki insan para biriktirebilir ama Allah’a hizmet için olması lazım bu. İslam’a, Kuran’a hizmet için olması lazım. Şahsına, nefsine, çıkarına egoistçe bir bakışla yaklaşırsa bu genellikle hep felaketle sonuçlanır. Dikkatlice baksınlar egoist her insan hezimete uğramıştır, mutlaka acı çeker sonunda.

 

(Ümit Zileli Sözcü Gazetesi’nde Suudi Arabistan-İngiltere bağlantısına değinen şöyle bir yazı yazdı Adnan Bey; “Biliyorsunuz gericilik, yobazlık, vahşet, radikal terörizme destek, kadını adeta insandan saymamak denince akla gelen ilk ülkedir Suudi Arabistan. Bunun çeşitli kanıtlarını ta İngiliz eliyle kuruluşundan itibaren yüzlerce kez sergilemiştir de.”)

Ama bütün gelenekçi İslam böyle. Sünnilikte de Şiilikte de aynı hepsinde var. Kadınlara karşı tavır yanlış bilgi dolayısıyla bütün dünyada İslam aleminde var. Bu Mehdiyet vesilesiyle çözülecek bir hastalık rahatsızlık. Sanki Türkiye’de yok mu? Adam diyor ya üç yaşında çocuğun bacağına aklını takmış “amcası bakmasın” diyor “üç yaşında çocuğun bacağına” diyor. “Kişi annesinin diz kapağının üstüne bakmasın tahrik olur” diyor adam. “Kadının sözünün tam tersini yapın” diyor. Sünni kaynaklarda bunlar.

 

Dinsiz İnsanlardaki Namus-Aile Gibi Kavramların Olmasının da Nedeni Dindir

Adam diyor ki “Ben” diyor “dindar değilim ama ahlaklıyım” “Ne yapıyorsun?” diyor. Mesela “evlendim” diyor “eşime çok sadığım” diyor “çocuklarımı çok iyi koruyup kolluyorum, haram lokma yemiyorum” diyor “uyuşturucu kullanmıyorum” diyor. Kim öğretti bunları sana? Din öğretmiş. Dini yaşıyorsun sen işte. Mesela komünistlere falan da bakıyorum evlenmiş, eşi var, çocuklarına bayağı titiz, karısına karşı titiz, namus kavramı var, helale harama dikkat ediyor. Bunu sana kim öğretti? Din öğretmiş. Dini sen farkına varmadan bütün yönleriyle yaşıyorsun. Din sürekli hakimdir topluma. Din zayıfladı dedikleri anda bile din, en güçlü şekilde hakimdir topluma.



DEVAMINI GÖSTER

Relaterade arbeten